30 Ocak 2015

Doğu'nun En İyisi: Atlanta Hawks


Bilirsiniz, her spor izleyicisinin takıntılı olduğu bir takım şeyler vardır. Birkaç yıl öncesine kadar benim takıntılı olduğum şey Atlanta Hawks'tı. Yönetiliş biçimleri felaketti, ABD'nin en büyük şehirlerinden birinin takımı fakat seyirci gelmiyordu - hala daha az -, Josh Smith'e sahiplerdi - oldukça yeterli bir neden -, Larry Drew'un vasat coaching'i göze çok batıyordu... Gördüğünüz gibi pek sevmiyordum onları, hatta belki de nefret ediyordum. Peki şimdi ne değişti? Neden Atlanta Hawks'ın her maçını izleme ihtiyacı hissediyorum, Pero Antic bebeksi suratını görmek için mi? Hayır. Golden State ile birlikte ligin en iyi basketbolunu oynadıkları için. Pero'yu severim, o başka bir hikaye.

Yaklaşık 3 yıl önce Danny Ferry, takımın genel menejeri yapıldığında Hawks'ın bu kadar kısa sürede ligin en tepesine oturacağını kimse tahmin edemezdi. Dediğim gibi, Atlanta Hawks'lardı, o zamanlarda Atlanta Hawks olmak vasat ve orta direk olmayı gerektirirdi. Aksi düşünülemez, düşünülmesi teklif dahi edilemezdi. Hayal dünyamda bile Hawks'ı iyi olarak canlandıramazdım, Hawks'ın en iyi olma olasılığı gözüme o kadar uzak geliyordu. Ancak zamanla değişmeyen şeylerin sayısı çok ama çok az. Hawks 2012 yazında temellerini attığı yenileme çalışmalarını kısa vadede uygulamaya ve geliştirmeye başladı. Ferry ilk olarak Joe Johnson ve Josh Smith gibi isimlerden kurtulup takımı hangi yöne sürükleyeceğinin sinyallerini vermişti. Tıpkı Spurs'te olduğu gibi, takımı yüksek egolardan arındırıp kendini takımdan daha değerli görmeyecek tarzda parçalarla takımı doldurdu. Chicago'dan çaldığı Korver bunun en güzel örneklerinden. Puzzle'ın son parçası ise, usta işi bir dokunuş oldu. Sürpriz değildi belki ama yapılabilecek en doğru tercihti. Horford ve Millsap gibi pas konusunda en ufak bir problem yaşamayan iki uzuna, Korver gibi ligin en saf şutörüne ve Teague gibi iç/dış bölgelerde etkili bir point guard'a sahipken Spurs'ün hızlı top dolaşımı ve pasa dayalı hücumu Atlanta'da neden can bulmasın sorusunun cevabı oldu Bud hocanın takıma katılması. Cevap evetti, Hawks resmi olarak doğunun Spurs'üydü artık.

Budenholzer'ın Atlanta'daki ilk sezonunda - 13/14 sezonu - Hawks'ın istikrarsızlığından çok dem vurmuştuk. Bunun en önemli sebebi ise Horford'ın sakatlığı dolayısıyla sezonu kapatmış olmasıydı. Hawks, Al Horford'ın oynadığı 29 maçın 16'sını kazanmıştı, ki bu da doğu konferansı standartlarında gayet iyi bir dereceye tekabül ediyordu. Horford sonrasında ise doğal olarak bir takım sıkıntılar yaşanmış, lakin play-off'ta Indiana'yı 7.maça kadar zorlamayı başarmışlardı. - Başarmak fiilini kullandığıma çok aldanmayın, Pacers tuhaf bir komaydı, sonucunda da hasta öldü. Her neyse. -

Peki, gelelim Atlanta Hawks'ın harika sezonuna. 2014/15 sezonunun Atlanta Hawks'ını tabir etmek için şu kelimeleri kullanmamız gerekiyor: Zeka, sıfır bencillik, denge, özveri, esneklik, takım oyunu... Sezonun bu bölümüne kadar bu kadar iyi olmalarının başlıca sebepleri bunlardı. Hawks gerçek bir takım gibi mücadele ediyor. Her oyuncu bir başkasının eksiğini kapatmaya, hücumda ise boş arkadaşını görmeye çalışıyor. Daha net bir şekilde ifade etmek için şu örneği vereyim; geçtiğimiz sezon 71 maçta 24 blok vuran Kyle Korver bu sezon 44 maçta 20 blok vurdu bile. Takımdaki her parçanın özverili oynayışı Hawks'ı daha izlenebilir ve mükemmel kılıyor.

Atlanta Hawks'ın en skorer oyuncusu Jeff Teague maç başına sadece 17.2 sayı üretiyor. Ama takımda tam 5 oyuncu çift haneli sayı ortalamalarına sahip. Sayı yükü tıpkı Spurs'te olduğu gibi herhangi bir oyuncunun üstüne kalmıyor. Ve bir başka benzerini Spurs'te göreceğimiz şekilde, Hawks'ta hiçbir oyuncu 33 dakikadan fazla süre almıyor. Golden State Warriors'tan sonra ligin maç başına en çok asist yapan takımı olan Hawks'ın pas dolaşımı sistemin kritik noktası. Hawks takım halinde oyunun son anları dışında olabildiğince bireysel zorlamalardan kaçınıyor. Atlanta üst üste maçlar kazanmasını ve istikrarlı olmasını savunmada ve hücumda yakaladığı dengeye borçlu.

Üstte açıklayarak bahsettiğim nedenler elbette çok önemli ve sistemin yapı taşları. Ama Hawks takımını bir sonraki aşamaya taşıyan şey bana kalırsa kadrodaki esneklik. Oyunculara kısaca bir göz attığımızda kadrodaki esneklik ve çok yönlülük hemen dikkatimizi çekiyor.

Al Horford – Florida'da Noah'ın yanında 4 oynuyordu, Hawks'ta ise 5 oynuyor ve artık duruma alışmış gözüküyor. Orta mesafesi sayesinde savunmacısının boyalı alana gömülmesini engelliyor. Hatta sol dipten Bruce Bowen kadar üçlük atabiliyor. Savunmada hem 4 hem de 5 numaraları savunabiliyor.

Paul Millsap – Pozisyonuna göre kısa olan Millsap, Utah günlerinden bu yana harika ribaundçu olmasıyla ünlü. Millsap, Hawks'a geldikten sonra repertuarına dış atışları eklemeyi başardı. Alan paylaşımının anahtarı durumunda. %34 ile üçlük, %47 ile uzak mesafeli ikilik sokuyor.

DeMarre Carroll – Carroll 1, 2, 3 pozisyonundaki her oyuncuyu bir şekilde savunabiliyor. Ve tıpkı Millsap gibi, Hawks kariyeri öncesinde üç sayılık atışlar onun oyununda yer almıyordu. Bu sezon %39 ile atıyor.

Jeff Teague – Hawks'ı içten yanmalı bir motor olarak düşünürsek, Teague'in penetre özelliğini yakıt olarak tabir edebilirim. Onun penetreleri ve çember etrafında bitirme yeteneği sayesinde Korver vb. isimler bu kadar yüzdeli şut atabiliyor. Çember etrafında bitirmek demişken, şunu da ekleyelim; Teague bu sezon çember etrafında Westbrook, Rose, Irving, Lillard gibi isimlerden daha iyi bir yüzdeyle oynuyor.

Kyle Korver – Biliyorum, Korver'ın buraya yazabileceğimiz birden fazla özelliği yok. Son günlerdeki smaçlarını saymazsak tabii. Makine, sniper her ne derseniz diyin, Korver bu sezon absürt bir şekilde şut atıyor. NBA 2K serilerinde en düşük seviyede belki yakalanalabilecek bir şut yüzdesiyle oynuyor.

Korver, NBA tarihinde bir sezonda maç başına 5'ten fazla üçlük kullanıp bu atışları %50'nin üstünde sokabilen ilk oyuncu. Sezon henüz bitmediği için, 'şimdilik' ifadesini buraya iliştirelim. Ama Korver'ın ateşi hiç sönecekmiş gibi durmuyor.

Ve tabii ki diğer rol oyuncuları ve parçalarla Hawks müthiş bir kimya oluşturmuş durumda. 'Alman Rondo' Schröder bu sezon oyununu bir üst seviyeye taşımayı başardı. Teague'ten arta kalan dakikalarda takımı hayal kırıklığına uğratmıyor. Keza Mike Scott ve Pero Antic de kenardan gelerek oldukça iyi katkılar veriyorlar. Sefolosha'ya ayrı bir bölüm ayırmak gerekiyor. Thabo'nun ortalamaları box score taraftarlarını tatmin edecek cinsten istatistikler değiller. Fakat gelişmiş istatistiklere göz attığımızda Sefolosha'nın değeri daha iyi anlaşılıyor. O sahadayken Hawks'ın hücum ratingi 108, savunma rating'i ise 97. Bunu 3-4 dakikalık kısa periyotlarda değil, tam 20 dakikalık bir sürede gerçekleştiriyor. Ayrıca Carroll'la birlikte play-off'larda rakip 2 ve 3 numaraları savunma konusunda üstünde büyük bir yük olacak.



Golden State'in arkasından net rating'i en yüksek takım olan Atlanta Hawks şüphesiz ki şu ana kadar ortaya koyduğu oyunla şampiyonluğun ciddi adaylarından biri olduğunu gösterdi. Bu sezon çıktığı 45 maçın sadece 8'ini kaybeden Hawks'ı, tuhaf Milwaukee maçı dışında aciz bir durumda göremedik. Peki Atlanta bu harika oyunu play-off'larda sergileyebilir mi? İşte bu noktada Hawks'a hala şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. Detaylı inceleyelim.

Doğu konferansı standartlarında yüksek bir tempoyla oynayan ve bu tempo sayesinde ritm bulabilen Hawks'ın play-off'larda hızının kesilme olasılığı hiç az değil. Bilindiği üzere, play-off'larda daha yavaş ve yarı sahaya gömülen bir oyun sergileniyor. Standart temposunun altında bir oyuna zorlanan Hawks'ın bildiğimiz verimine yaklaşması bir hayli zor bana kalırsa. Sanırım bu sorunun cevabını öğrenmek için play-off sürecini beklememiz gerekiyor.

Aklıma gelen bir başka soru işareti ise undersized uzunlar. Hem Horford hem de Millsap pozisyonlarını tam olarak doldurabilecek boyutlarda değiller. Özellikle rakiplerinde Gasol/Noah ve Nene/Gortat ikilileri olduğu düşünüldüğünde, bu sorunun ciddiyeti daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Zaten son Chicago maçında 22 sayı 15 ribaund ile oynayan Gasol son derece sorun çıkartmıştı.

Uzun konusuna bağlayabileceğimiz bir başka soruna daha sahipler. Hawks ligin en kötü ribaund takımlarından biri. Ribaundlar ve ikinci şans sayıları play-off'larda telafisi olmayan değişkenler. Özellikle Horford'un iyi bir ribaundçu olmaması canlarını sıkabilir.

İnsanlar Hawks takımını play-off tecrübesi konusunda eksik görüyor. Ben bu düşünceye katılmıyorum. Takımdaki oyuncuların çoğunun fazlaca play-off tecrübesi var. O yüzden Hawks'ı Milwaukee veyahut New Orleans gibi görmek yanlış. Aslına bakarsanız, Atlanta'nın play-off tecrübesi totalde Cleveland'ınkinden çok daha fazla.

Kulüp tarihinin en özel sezonlarından birini geçiren Atlanta Hawks, basketbol oyununun tüm güzelliklerini bizlere sunmaktan geri kalmıyor. Biz basketbolseverlere ise attığı her 10 basketin 7'sini asist üstünden bulan bu takımı izleme görevi düşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder